AKM’nin akıbeti: Bir yılan hikayesi





Atatürk Kültür Merkezi sekiz yıldır, kaderine terk edilmiş bir halde Taksim’in bir ucunda sessizce bekliyor. 2008-2013 yılları arasında yenileme teşebbüsünde bulunulsa da, son üç yıldır tek bir kazma vurulmuyor. Çünkü zaman zaman hortlayan bir ‘yıkma’ sevdasıdır gidiyor.

Önünde her daim bir hareketliliğin olduğu, sadece bir broşür ya da girişindeki gişeden oyun bileti almak için sıklıkla uğranılan, akşamları içerideki ışıkların Taksim’i aydınlattığı günler. Belli bir yaş grubunun ilk oyun, ilk opera, ilk bale temsilini izlediği sahne. Şimdi sadece binaya bakmak isteseniz bile, ya bir film afişi ya da gündeme uygun bir poster görüyorsunuz. Zamanında içeriden dışarıyı, dışarıdan içeriyi rahatlıkla görebilmek için dış cephenin özellikle cam olarak tasarlandığı AKM, hala orada ama artık nefes almıyor.

Son oyun, 31 Mayıs 2008

31 Mayıs 2008’de 16. Uluslararası İstanbul Tiyatro Festivali’nde Danimarkalı topluluğun ‘Operation: Orfeo’ isimli oyunu, AKM’de oynanan son oyun oldu. Ardından, 2010 Avrupa Kültür Başkenti etkinliklerinde açılmak üzere kapılar, bir daha açılmamak üzere kapandı.

“Taksim’de alışılmışın dışında bir hareket vardı”

1940’lı yıllarda, nüfusu 800 bin civarında olan İstanbul için bir opera binasının yapılmasını isteyen kişi dönemin İstanbul Valisi ve Belediye Başkanı olan Dr. Lütfi Kırdar’dı. 4 bin kişilik Harbiye Açıkhava Tiyatrosu ve 2 bin 700 kişilik opera binasının yapılmasına önayak olması, İstanbul kültür hayatı için önemli adımlardı. 29 Mayıs 1946’da İstanbul Kültür Sarayı’nın temeli atıldı. Kırdar’ın arzusu İstanbul’un fethinin 500. yılında İstanbul Kültür Sarayı’nın açılmasıydı. Fakat açılış bu tarihe yetişmedi. Daha sonra 1956 yılında Yüksek Mühendis Mimar Dr. Hayati Tabanlıoğlu projenin başına geçti ve inşaata yeniden başladı. Zaman zaman yaşanan ödenek sorunlarından Tabanlıoğlu, Arkitekt dergisinde şöyle bahsetmişti:

“İstanbul Kültür Merkezi, iyi niyetlerle başlanıp kanunun özellikleri dolayısıyla inşaat ve tatbikatında türlü safhalar geçirmiş çileli bir yapıdır, fakat veriler ve içinde bulunulan şartlar ne olursa olsun mimarın çözümleyip sonuçlandırması gerekli şerefli görevdir.”

Tabanlıoğlu 1969 yılında İstanbul Kültür Sarayı’nı bitirdi ve 12 Nisan’da binanın görkemli bir açılışı yapıldı. Açılış için sahnelenecek eser seçimi de sorun oldu ve en sonunda Çeşmebaşı balesi ve ardından Aida operası seçildi.

Hayat dergisinin 24 Nisan 1969 tarihli sayısında, İstanbul Kültür Sarayı’nın açılışına şöyle yer verilmişti:

“Taksim alanında, alışılmışın dışında bir hareket vardı. Alana açılan yollar boyunca beyaz miğferli toplum polisleri sıra sıra dizilmiş, binanın çevresine de itfaiyeciler yerleştirilmişti. Otomobillerinin kapıya kadar gelmesini bekleyemeyenler, alanın ortasında inip, uzun tuvaletlerinin eteklerini tutarak hızla içeri koşuyorlardı.”

Kültür Sarayı açılalı daha iki sene olmamıştı ki, Arthur Miller’ın Cadı Kazanı oyunu esnasında, sahnenin üstünde çıkan yangın sonrası binanın yarısından büyük bölümü kül oldu. Temsili izlemeye gelen binlerce insanın rahatlıkla tahliyesi sağlandı ama yangının nedeni bulunamadı. Yangının ardından Tabanlıoğlu binayı onardı ve bina 1978’de dönemin Kültür Bakanı Talât Sait Halman’ın, “Cumhuriyet devrinde saray kurulmaz; bu, imparatorluk devrindeydi. Bu bakımdan binaya ‘Atatürk Kültür Merkezi’ adı verilmiştir” açıklamasıyla bina Atatürk Kültür Merkezi olarak yeniden açıldı.

Açılışta Hikmet Şimşek yönetimindeki orkestranın seslendirdiği Yunus Emre Oratoryosu, Othello temsili, Al Yazmalım film gösterimi, İdil Biret resitali, Ruhi Su konseri gerçekleştirildi ve heykelden karikatüre çeşitli sergiler sanatseverle buluştu.

Atatürk Kültür Merkezi, açıldığından bu yana talihsizliklerle boğuştu, boğuşmaya da devam ediyor. Hiçbir zaman beklenen tarihlerde açılamaması ve bir zaman sonra da yıkılma-yenilenme, mimarisinin eleştirilmesi gibi konular tartışılmaya başlandı.



“Projenin bağımsız olması güç odaklarını rahatsız etti”

2005 yılında dönemin Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç, “Ömrünü tamamladı, yıkılmalı” dedi, sanatçılar ses çıkardı ve konu sessizce kapandı. 2000’li yılların sonlarına doğru, İstanbul’un Avrupa Kültür Başkenti adaylarından olması için birileri uğraşıyordu. Adaylık dosyasına zorla İstanbul’u da ekleyen mimarlık tarihçisi ve yazar Korhan Gümüş ve arkadaşlarından başkası değildi. Gümüş süreci şöyle anlatıyor:

“Bağımsız ve gönüllü bir girişim oluşturduk. Çünkü bunu yapmadan AKM için farklı bir şey yapmak mümkün değildi. Çok zorlu bir mücadele verildi. Bu sayede Başbakan ikna edildi. Ortaya çıkan proje mükemmeldi, çünkü deha düzeyinde uzmanlar çalıştı. Ancak projenin bağımsız ve gönüllü insanlar tarafından yönetilmesi ve geliştirilmesi her zaman olduğu gibi bakanlık etrafında yuvalanmış güç odaklarını rahatsız etti. Bu projeyi kimsenin aklına gelmeyecek bir yöntemle, geçmişte kurul onayı almış bir ‘uyduruk’ projeyi İdare Mahkemesi kararı ile durdurarak engellediler. Yani resmen tuzak kurdular. Bakan da Günay, zannetti ki para bulursa bir adım atabilecek. Bu arada kendisine defalarca söyledim, ‘Bu iş kapalı kapılar ardında olmaz’ diye. Çünkü bu projenin asıl yeniliği yönetimiydi; yani katılımcı, şeffaf ve proje müelliflerinin bağımsız olmasıydı. Bu bildik çevre böylece Erdoğan'ın üzerindeki baskıyı kaldırdı, onu rahatlattı ve o da, ‘Ben bunları biliyorum, onların istediği dilden konuşurum’ dedi ve uygulamayı durdurdu.”

2009 yılında Koruma Kurulu, AKM'nin 'mevcut haliyle onarımı' kararını aldı ve Tabanlıoğlu yeni projeyi hazırladı. Aynı zamanlarda, bir haber yapmak üzere onlarca izinden sonra fotoğrafçı arkadaşımla AKM’ye girdik. Bir görevli bizimle son gelişmeleri paylaşırken bir yandan gezdiriyordu. Kolonların bazıları kırılmış, koltuklar yerinden sökülmüş, yerler kazılmıştı. Görevli bize, “Burası 2010’a yetişmez, çok zor” demişti. Nitekim yetişmedi. Bakanlık işin tamamlanması için sponsorluk arayışına girdi ve Sabancı Vakfı 2012 yılında, konser salonuna isimlerinin verilmesi taahhüdü karşılığında 30 milyon TL destek vereceğini söyledi. Bakanlığın bütçesi ile birlikte 70 milyon bedelle bina yeniden ihaleye açıldı.

“Meydanı meydan yapan bir mücevherdi”

2012 yılında SALT Galata’da mimar Pelin Derviş’in, mimar Gökhan Karakuş ile birlikte açtığı “Modernin İcrası: Atatürk Kültür Merkezi 1946-1977” isimli sergisi, AKM’nin yokluğunda açılan başarılı bir sergiydi. AKM’nin geçmişine bakan ve değerini ortaya koyan sergide; fotoğraflar, temsillerden sesler, broşürler, biletler, videolar, dönemin tanıklarının ses kayıtları gibi farklı materyaller vardı. Pelin Derviş bugün, incelikli restorasyon veya yenileme yöntemleriyle AKM’nin yenilenmesi için gereken bilgi, teknoloji ve donanıma sahip olduğumuzu söylüyor. Ayrıca AKM’ye dair anılarını da dün gibi paylaşıyor:

“AKM bir program olmadığı zamanlarda bile ışığıyla, meydanı meydan yapan bir mücevherdi. Önündeki taşlıkta festival bileti almak için sabahlayanların hafızasındaki yeri başkadır. Kaçırılmamaya özen gösterilen cuma veya cumartesi konserlerinin yeri ayrıdır. Bir etkinliğe bilet almak veya sadece acaba bu ay ne var diye Taksim’den geçerken gişeye uğramanın, afişlere bakmanın, bir broşür alıp çıkmanın heyecanı diye bir şey vardır. Binaya girdiğinizde, mimar olmanıza gerek yok. O zarif, içinden yukarıya yükselen özel ışıklandırma demetiyle, yuvarlak merdiven dikkatinizi çeker. Fuayesinde beklemenin, oradan, o alüminyum cephenin arkasından Taksim’e bakmanın hoşluğu vardır. Büyük Salon sizi bir battaniye gibi sarar. Düşünüldüğünüzü anlarsınız. Bina bu detaylarla doludur. Dolayısıyla AKM; gerek tiyatro, opera, bale ve sanat galerisinin programlarıyla gerek mimarisiyle kentli için saymakla bitmeyecek bir deneyimler bütünü sunar.”

29 Ekim 2013’te AKM’nin perdelerini açacağı kabul ve ilan edildi, çalışmalar başladı. Dönemin Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay da teslim töreninde oradaydı. Günay, o dönemi şöyle anlatıyor:

"2013 Ocak ayı sonunda görevden ayrılana kadar birkaç kez çalışmaları yerinde gördüm. AKM ve yanında kurulan şantiye ofisine gittim. Yüksek tempolu bir çalışma vardı. Önceki talihsiz gecikmelere rağmen, çalışma artık umut verici bir aşamaya gelmişti.”

2013’ün Ocak ayında böyle bir aşamaya ulaşılmışken, başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Gezi Parkı direnişi esnasında, “AKM’yi yıkıp yerine opera binası yapacağız” dedi.



“AKM, bir yıl boyunca polis karakoluydu”

Bunun üzerine İstanbul Mimarlar Odası, AKM’nin değerini anlatan bir açıklama yayınladı:

“AKM, Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu kararı ile 1. derece anıtsal yapı olarak tescil edilmiş ve güvence altına alınmıştır. AKM sadece bir bölümü verilmeye çalışılan bu değerleri ile ‘kültür varlığı’ olma niteliğini birçok başka yapıdan daha fazla hak etmiş bir yapıdır ve onun ülkenin yaşamından kopartılması tüm bu değerlerin de yok sayılacağı anlamına gelir. Bu yaklaşım, koruma kuramının temel dayanaklarının inkar edilmesidir. Ayrıca Koruma Kurullarının aldıkları tescil kararlarının bu kadar kolayca ve böylesi politik baskı sonucu kaldırılması, her türlü kararın zaman içerisinde tartışmalı olacağı anlamına gelecektir. Bütün bu neden, dayanak ve kararlara rağmen Başbakan'ın AKM'nin yıkılacağı yönünde açıklamalar yapmasını bilimi, hukuku, ve yargı kararlarını yok sayan bir tutum olarak değerlendirmekteyiz.”

Gezi Parkı direnişinin ardından bir yıl boyunca AKM’nin önü polis karakolu olarak kullanıldı. İstanbul Mimarlar Odası, Nisan 2014’te bu duruma karşı suç duyurusunda bulundu fakat Ekim 2014’te kovuşturmaya yer olmadığına karar verildi.

“AKM neden kapalı?”

Bu gelişmenin ardından AKM’deki çalışmalar tamamen durdu. Tüm taraflar sessizleşti. 2015 yılının Mart ayında, AKM’deyiz İnisiyatifi Twitter’da açtığı @AKMdeyiz hesabıyla “AKM neden kapalı?” sorusunu sordu ve kamuoyunun dikkatini çekmeyi başardı.

Aradan sekiz ay geçmişti ki, bir sabah AKM’nin ön cephesinde Ertuğrul 1890 filminin afişini gördük. Boydan boya dev bir afiş asılmıştı. Sanki koca bir billboard muamelesi yapılmıştı. Bir ay kadar afiş orada durdu, sonra kaldırıldı.

Ekim 2016’da Kültür ve Turizm Bakanı Nabi Avcı, katıldığı bir programda ‘o binadan hayır gelmeyeceğini’ şu sözlerle ifade etti: “O binadan hayır gelmeyeceği İTÜ’nün raporundan belli. Rapor olmasa bile çıplak gözle görülüyor zaten. Cumhurbaşkanı da ilan etti, orada İstanbul'a yakışan bir opera binasının yeniden projelendirilmesi ve yapılması gerekiyor. Biz onunla ilgili proje çalışmasını başlattık. Buranın alışveriş merkezi yapılacağına dair iddialar var. Öyle bir şey söz konusu değil, yeni bir opera binası yapılacak."

Ve son olarak geçenlerde Başbakan Binali Yıldırım’ın, “AKM’yi kaldıralım, ne özelliği var o binanın?” cümlesiyle gündem yeniden ateşlendi. Buna karşılık İstanbul Mimarlar Odası Genel Başkanı Eyüp Muhcu da şöyle bir açıklama yaptı:

“AKM’nin değerini Koruma Kurulu tescil ederek ortaya koymuştur. Ayrıca mimarlık, kütür-sanat alanında çalışan bilim insanları, uzmanlar hazırlanan rapor ve düzenlenen belgelerle AKM’nin özelliklerini, değerini bilimsel veriler ortaya koymuştur. AKM’nin bugün işlevisiz hale getirilmesinin sorumlusu AKP iktidarlarıdır. Bir başbakan tarafından AKM’nin değersiz olduğu şeklinde niteleme son derece talihsiz. Bu yapıya politik nedenlerle ya da bölgedeki yüksek rant elde etmek amacıyla karşı çıkabilirsiniz ancak o yapının değersiz olduğunu iddia edemezsiniz.”

Sonuç olarak şu anda AKM’nin akıbetinin ne olacağını kimse bilmiyor. Yenilenmesine dair var olan umut ışıkları da, her geçen gün sönüyor.






İllüstrasyon Özlem Ölçer

Source: Zero